Cengiz Göltaş Yazdı: Genel Kurul Sürecine Dair EMO’da Tartışma Başlıkları…

Genel Kurul Sürecine Dair EMO’da Tartışma Başlıkları…

  1. Elektrik Mühendisleri Odası, her iki yılda bir yapılan Şube ve Merkez Genel Kurul süreçlerinde (Ocak ve Şubat aylarında yoğunlaşan ve Mart sonu itibariyle durulan) hararetli bir tartışma süreci yaşar. Genellikle bu tartışmalar,  Şube ve Merkez Yöneticileri ile danışma kurullarında yeralan sınırlı sayıda insanlar arasında süregelir.
  2. Bu tartışmalarda, mevcut gurupların önceki dönemlerle ilgili değerlendirmeleri,  bulundukları konum itibariyle yönetimde etkin olarak yeralıp yer almamalarına bağlı olarak,  işleyişe ait güzellemeler ya da ciddi görüş ayrılıkları(!) olarak  Oda kamuoyuna sunulur.
  3. Mevcutta Odanın asli işlevlerini etkileyen esasa dair bir sorun olmadığı bilinse de, Genel Kurul ortamları,   başta “Başkan”ın kim olacağı ve Yönetimlerde kimlerin görev alacağı  gibi yürüyen tartışmalar sonrasında oluşan karma yönetimler ile Oda faaliyetlerinin asgari şartlarda yerine getirildiği bir süreç olarak devam eder.
  4. Elbette bu yazdıklarım, biraz ironi de içerse madalyonun görünen yüzü. Esas olarak madalyonun görünmeyen bir başka yüzünde ise maalesef ülkemizde toplumsal muhalefeti oluşturan kesimlerin uzun yıllar içerisindeki dağınıklıkları ve bunun meslek odamıza yansımalarını görebiliriz.
  5. Herşeye rağmen, son yıllarda EMO’da süregelen tartışmalarda iki ana sorun öne çıktı.  İlki günümüz gerçekliğinde mesleki alanda yürütülecek faaliyetlerde yönetsel işleyişe ait öncelikler ne olmalı. İkincisi ise, bu yönetsel süreci yürütecek insan ilişkilerinde yaşanan sıkıntıların nasıl aşılacağı sorusu.  Bu her iki kavramı ideolojik beslenme alanlarındaki ayrışma   ve insan ilişkilerinde yaşanan kırılmaların giderilmesi sorunu  olarak da isimlendirebiliriz.
  6. Ne demek istiyorum;  Odanın siyaset yapan kadroları bugün itibariyle halen ağırlıkla  1970 -1990 arasındaki Türkiye siyaset ikliminden doğrudan etkilenmiş, bu nedenle politikleşmiş bir şekilde Odalarda konumlanmış ve zaman içinde sol içerisinde bu siyasal kırılmalar ile gruplaşmış kesimlerdir.
  7. 1970’lerden 1990’ların sonuna kadar olan süreç açısından değerlendirildiğinde, TMMOB işleyişinde de yaşanan parelel siyaset yapma tarzına uygun olarak en temel parametreler anti-emperyalist olmak, çağdaş, demokrat ve yurtsever bir kimlikle eşitlik ve özgürlük başlığı altında sol-sosyalist değerleri savunmak olagelmiştir. Yani en genelde Odada var olan gruplar arasında büyük bir gerilim veya yol ayrılığından söz etmek gerçekçi olmayacaktır. Zaten, tam da bu ortak değerler bütünü içerisinde olan insanların-grupların ayrışmalarının 1980 öncesi soldaki  izdüşümününe göre bire bir sürmesini beklemek  tarihsel olarak da gerçekçi olmayacaktır. Keza, 1990’lardan buyana hemen her kesimin içinde yeraldığı yönetim yapıları da bu tespiti doğrular niteliktedir.
  8. Bugün içinde bulunduğumuz koşullarda, her birimiz bulunduğumuz alandan EMO’da “iktidar” olma çabasıyla önümüze koyduğumuz devrimci, demokrat, çağdaş, yurtsever vb. kimliklerimizin altını doldurmak bir yana, birbirimize karşı giderek daha da yabancılaşıyoruz. Bu durum istesek de istemesek de yeni bir tehlikeyi içinde barındırıyor. Bu tehlike hiç de uzak olmayan bir gelecekte ırkçı-gerici eğitim anlayışının yarattığı yeni bir nesil ile yüzleşmek  ve Odaların demokratik kimliğini zaman içerisinde kaybetmek tehlikesidir.
  9. Yukarıda ifade ettiğim gibi EMO’da uzun yıllar itibariyle işler bu mecrada sürdürülürken, hemen herkesin unuttuğu ya da bilmemezlikten geldiği başka bir Türkiye’de başka bir meslektaş kimliği ile karşı karşıyayız. Bugün 1996-1997 doğumlu gençler 2020’de üniversitelerin mühendislik bölümlerinden mezun olarak EMO üyesi olma hakkını kazandılar.  Bu yeni genç meslektaşlarımız AKP İktidar olduğunda  5-6 yaşında olan çocuklardı.  Orta, lise ve üniversite eğitimlerini bu iktidar döneminde  tamamladı.

Yani son 20 yılda eğitim sisteminin içine düştüğü durumu her aşamada en acı biçimde yaşayan  yeni bir kuşak ile karşı karşıyayız.  EMO’da meslek ve meslektaş sorunlarıyla ilgilenen her insanın kısır döngüye dönüşen kişiselleşmiş tartışmalar yerine, bu yeni genç insanlara dair düşünmesi, değerlendirmesi ve çözümler üretmesi gereken bir sürecin içindeyiz.

  1. Tam da bu nedenle, bugün meslek odamızın çalışmalarında aktif olarak görev almak isteyen herkesin birinci derecede sorumluluk hissetmesi gereken alan, başta temel eğitim olmak üzere mühendislik eğitiminin ciddi  sorunları ile büyümüş ve sonrasında mühendislik ünvanı almış  genç meslektaşlarımızın yaşadıkları açmazlara demokrat kimliğimiz ile ne tür yanıtlar üretmemiz gerektiğidir.
  2. Bu sorun sadece genç meslektaşlarımızın değil EMO’nun da geleceği nasıl planladığı ile ilgilidir. Başka bir deyişle, kurumsal niteliği gelişmiş sağlıklı bir meslek odası yapısının temeli Odamıza gelen genç meslektaşlarımız ile kurulabilecek yeni bir ilişki-diyalog biçimiyle şekillenecektir. Bu sağlanamazsa mevcut işleyiş  EMO’da  “iktidar olmak adına”  kendi aramızda bitmez tükenmez tartışmalar ile harcadığımız zamanın yanısıra, giderek azalan  toplumsal meşruiyetimizin iyice yok olması anlamına gelecektir.
  3. Bugün EMO’da etkinlik gösteren hemen her kesin Odanın toplumsal meşruiyetini zayıflatan iç tartışmalar yerine bütünlüklü asgari bir proğram üzerine kafa yormaları ve demokrat bir anlayış ile bir araya gelip bir işbölümü yapmaları yeni genç kuşaklara karşı en acil görevdir.
  4. Bugün EMO’nun demokrat kimliğini savunan herkes bilmelidir ki, sorun, 1970’ler, 1980’ler hatta 1990’lardaki gibi ülkede emek ve demokrasiden yana toplumsal muhalefetin yoğunlaştığı dönemlerin çok uzağındayız
  5.  Bütünlüklü bir siyasal gelişimin kuşaklar arasında sağlıklı bir iletişim ve deneyim aktarımı ile sağlanmaya çalışıldığı dönemler, 2000’li yıllar itibariyle ırkçı-gerici tek adam rejiminin yarattığı siyaset iklimi ile bitme noktasına getirilmiştir.
  6. Tam da bu nedenle Türkiye’de meslek odaları, sendikalar vb. demokratik kurumsal yapıların  temel krizi soldan yana ideolojiler ve durum tespitleri değil, 2000’li yıllarla başlayan ve giderek derinleşen ülkenin içinde bulunduğu krizi anlamak istemeyen insan profili ve ilişkilerimizdir.
  7. Ülkemizin toplumsal mücadelelerine dair yakın geçmişinde her siyasal topluluk kendi gençlik örgütlenmelerinde insan olarak varoluşumuza dair sol hümanist değerlerin önemine, yani ortaklaştığımız tarihsel bir hafızaya vurgu yapmak yerine, kendisi gibi düşünmenin temel verilerini öne çıkaran bir anlayış benimsedi.
  8. Kendi iktidar alanlarını korumak için her koşulda kendisiyle hareket eden, kendisine benzeyen, kendisi gibi düşünen, kendi sağlıksız yanlarını da sahiplenen yeni bir rol modelin arayışında oldu. Biliyordu ki kendisine benzettiği her birey kendi “iktidarını” sağlamlaştırmanın da aracı olacaktı.

Üniversitelerin gerici ortamlarında kendisini korumayı becerebilmiş ve Odayla örgütsüzde olsa el yordamıyla buluşmuş her genci kendi iktidar hegemonyalarımızın kalıpları içerisinde öğütmek de çok  zor olmadı.

  1. Şimdi bu tabloyu görmek ve tersine çevirmek elimizde. Genç meslektaşlarımızla ilişkilenmede eğer bu fırsat kaçırılır ise, sadece kendi düşünce dünyamızdan geleceğe ait köprüleri kendi ellerimizle yıkmakla kalmayacağız. EMO’nun tarihsel birikimini de heba etmiş olacağız.
  2. Sonuç olarak, ya kral çıplak diyeceğiz, ya da Midasın eşek kulakları olduğunu söyleyenlerin sesleri en sonunda söğütlerin hışırtıları arasında bize seslenecek. Ama o zamanda iş işten geçmiş olacak.

Cengiz GÖLTAŞ

26 Şubat 2020